www.cildirgoyce.com

İKİ DÜNYA ARASINDA KALAN ÇOCUKLARIMIZ, GENÇLERİMİZ

İKİ DÜNYA ARASINDA KALAN ÇOCUKLARIMIZ, GENÇLERİMİZ

Son dönemin belki de en tehlikeli...

    Son dönemin belki de en tehlikeli ve çok hızla yayılan hastalığı sanal dünya hastalığıdır. Gelişen teknoloji bir yandan insanoğlunun hayatını kolaylaştırırken bir yandan da insanoğlunu dönüşü olmayan çok karanlık bir yola doğru sürüklemektedir. Bu kanıya nerden varıyorsun derseniz şöyle izah etmeye gayret edeyim. Teknoloji önceleri sadece Devlet kurumları tarafından ulaşabilen çok maliyetli bir şey iken zamanla iş yerlerine ve iş hayatlarına oradan evlerimize ve nihayet cep telefonu ve tabletler ile artık ceplerimize kadar girdi. Temel gayesi insanlığa yarar sağlamak olan bu durum insanoğlunun bitip tükenmek bilmeyen merakı, eğitim sisteminde olan temel yanlışlıklar sonucunda ortaya çıkan maneviyat eksiklikleri ile birleşince çok tehlikeli bir iki dünya arasında kalma hastalığına neden olmaya başlamıştır. Çocuklar hızla yayılan bu hastalığın pençesinde düşmekte ve toplum ileri vadede bu hastalık yüzünden çok büyük travmalar yaşamak durumunda kalacaktır. Çocuklarda teknolojik aletler ve onun ortaya çıkardığı sanal hayatlara dalma yaşı 2´li 3´lü yaşlara kadar maalesef inmektedir. Bugün anneler çocuklarına yemek yedirirken bile bu aletlerden yardım almakta ve bu aletlerin yarattığı sanal âleme dalan çocuklar adeta düşünme yetilerini kaybederek transa geçerek söyleneni yapan birer robot gibi hareket etmektedirler. Başta anneler için kolaylık gibi duran bu durum ilerleyen yaşlarda bir bağımlılık haline gelmekte ve çocukları gerçek dünya ile teknolojinin yarattığı sanal dünya arasında bırakmak gibi ciddi bir duruma sürüklemektedir.

    Çocuklar kendilerine yarattıkları bu sanal dünyada özlemlerini, beklentilerini, hüzünlerini bu sanal duvarlarla örülü âlemde yaşamakta ve burada geçirdikleri zaman dilimi her geçen gün artmakta ve sonunda gerçek yaşam ile sanal yaşam arasında bir seçim yapma durumunda kalmaktadırlar. Günün belki de 13-15 saatini sanal dünyada geçirmeye başlayan çocuklar adeta gerçek dünyadan kopmakta ve insanoğlunun temel özelliklerini yok saymakta ve geliştirmek bir yana dursun iyice yaşamlarından çıkarmaktadırlar. Sosyal bir varlık olan insanoğlu zamanla asosyal bir varlık olmakta, sevinç, keder, tasa, hüzün, mutluluk, saygı, kazanma, kaybetme, başarma ve başaramama gibi birçok duyguyu gerçek hayattan alıp kendi yarattığı sanal dünyanın içerisine yerleştirmektedir. İşte bu durum adeta sonun başlangıcı olmaktadır. Bir yandan büyüyen bu küçük bireyler, gerçek hayattan uzak, toplumun temel yargılarından bihaber, ahlaki değerlerden habersiz etten ve kemikten robotlar haline gelmektedirler. Örneğin bir misafirliğe gittiğinizde evde bulunan çocukların ve gençlerin artık sizlere hoş geldin dediğini görmek pek nadir bir hal alır hale geldi, kendi odasında bilgisayar karşısında ya da elindeki telefondaki oyunun içerisine gömülen delikanlı ya da genç kızımız çoğu zaman sizlerin varlığını bile hissetmeden hayatlarına devam ederler.

    Bilgisayarın onların isteklerine göre tayin ettiği kurallar ile örülü dünyada kendilerini daha mutlu hisseden bu kesim zamanla sanal ile gerçeği ayırt edebilme yetisini tamamen kaybeder hale gelmektedir. Etten ve kemikten meydana gelen varlığa insan adını veren şey ise taşıdığı kalp ve onun hissettirdiği duygulardır ancak hal böyle olunca ne taşıdıkları kalp onların olur ne beyinleri onlara yön verir durumda olurlar.

    Geçenlerde bir sanal âlem oyunları ile ilgili düzenlenen bir fuarın haberini izlerken dehşete düştüm. Soru sorulan gençlerden bazıları günde 15 ile 18 saat sanal oyunlar oynadıklarını ve bu yüzden okula gidemedikleri için sınıfta kaldıklarını söylüyorlardı. Daha acısı bir nesil sonraki dedesinin adını dahi bilmeyen çocuklar sanal âlemin kahramanlarının ortaya çıktıkları tarihi gün, ay ve yıl olarak bilmekte ve geçirdiği tüm aşamaları adeta ezbere saymaktadırlar.

    İki dünya arasında kalan bir nesil ortaya çıkmakta ve bu nesil belli bir zaman sonra aile kurup yönetecek, iş hayatına ve ekonomiye yön verecek ve hatta devleti yönetecek nesiller olacaklar. Gerçek ile sanal arasında gidip, gelen bu neslin sağlıksız ruh halleri ile ortaya çıkaracağı manzaralar dramdan öteye gitmemektedirler. Son dönemde yaşanan adli vakalar bile bu sanal dünya ile gerçek dünya arasına sıkışmışlığın izlerini taşımaktadır. Seri cinayet zanlıları, garip ve tuhaf soygun senaryoları, beklenmedik anlarda ortaya çıkan garip ve anlaşılması güç olaylar adeta bu arada kalmışlığın içerisinden fırlayan olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır.

    İşte tam bu durumda millet ve devlet olarak giderek büyüyen bu hastalığa çözüm olması babında önce aile içinde olmak üzere, okullarda bu konuda gerekli adımları bir an evvel atmalıyız. Bu adımları atmak geleceğimizi kurtarmak adına hayati derecede önem taşımaktadır. Çocuklarımıza ve Geçlerimizi sanal dünyanın sahte kahramanları ve duygusuzluklarından arındırarak gerçek dünyanın gerçek insanları ve yürekten gelen duyguları ile tekrar tanıştırmamız ve bunu derhal yapmamız olmazsa olmazımızdır. Aksi halde insanlığın dertlerinin çözümü için ilaç olarak ortaya çıkan teknolojik yeniliklerin iyileştiren etkisinden daha çok yan etkilerine maruz kalacak ve insanlığımızı sanal duvarlarla örülü bir dünyaya hapsetmek zorunda kalacağız.

Sinan KARAÇAY