Erkan ÇELİK


ÇILDIR´LI ÂŞIK İRFANİ HOCA-2

?Âşık İrfani gurbette dolaşırken...


?Âşık İrfani gurbette dolaşırken bir gün Azerbaycan´da bir köy odasına misafir olur. Odaya girince odanın başında iki ihtiyarın dertli dertli lülelerini tüttürdüklerini, ah çekip lülelerinin dumanıyla beraber ocağın küllerini de savurduklarını görür. İrfani bu halin sebebini iki ihtiyardan sorar. Meğer bunların ikiside kaynata imişler, birinin oğlu öbürünün damadı, ötekinin kızı berikin gelini imiş. Damat birden bire hastalanarak ölmüş, ondan sonra gelin de kederinden hastalanmış ve ahret yolunda kocasını takip etmiş. Yavrularını genç yaşlarında kara toprağa teslim ederek eve dönen ihtiyarlar, başsağlığına gelenleri de kanlı gözyaşları döke döke savmışlar. Evde yalnız kalınca felaketlerinin ağırlığı altında ezilmiş gibi oturmuşlar. İşte İrfani tam bu sırada selam vererek köy odasına girmiş. İhtiyarlardan bu acı hikâyeyi dinleyince teessüründen coşarak yukarıdaki koşmayı söylemiş. Sonra öğrenmiş ki ihtiyarlardan biri, Azerbaycan şairleri arasında ?Vakıf? adıyla tanınmış olan ?Molla Penah?ölen gelinde Vakıf´ın kızı ?Medine´dir.

           

            Âşık İrfanî´nin elimizdeki şiirlerinin hepsi koşma tarzında yazılmıştır. Çok güzel ve tatlı bir Anadolu Azeri ağzıyla söylenmiş olan bu koşmalarda şair, yalnız aşkından ve sevgilisinin güzelliğinden, benzersizliğinden, ondan gördüğü vefasızlıktan; çektiği sonu gelmez ıstıraplardan, gönlünün yarasına derman bulamadığından, ihtiyarlayıp beli büküldüğü halde hicrandan kurtulamadığından, feleğin kendisi gibi mecnun görmediğinden bahis ve şikâyet eder, fakat yine sevmekten bıkıp usanmaz, sevgilisinden yüz çevirmez, ah ve feryadı göklere çıkarken.

 

Kavim gardaş yığıldılar geldiler

Göz yeşile kisvetimiz aldılar

Bizi bir beş arşı ağa saldılar

Cismim tapşırdılar ulu zindana

 

Münkienekir geldi kesti yanımı

İlahi yoldaş etsen imanımı

Keşke kaldırsaydım şek gümanımı

Bizi nasib eyle uçmak cinana

 

Gör ki neler geldi civan başıma

Felek zehir kattı pişmiş aşıma

Herkez koyup gitti kendi işine

Başladılar âlem cümle handan

 

İrfani´yem bu söz yadigar kalsın

Eşiden ağalar bir ibret alsın

Kadir Allah cümlemize yar olsun

Onlar sayesinde öksüz İrfan´a

 

 

Hasta Hasan yeğenini hapisten kurtarmak için Hosbiya Beylerine minnete gider. Hosbiya`da Ramazan bayramı günü meclis kurmuş beyler, Hasta Hasan`ın hak âşığı olduğunu denemek için İrfanî ile atışmasını isterler. Hasta Hasan beylerin sözünden çıkamaz. Âşığı üstat sanatkâr olarak diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri de onun atışma ve muammalarıdır. Mecliste İrfanî`nin verdiği muammayı Hasta Hasan açar

 

  İrfanî:

 

Aradım, yoxladım gönül şehrini,

Gördüm bu gönlümde yine dört kaldı.

 O dördün birini kaldırdım attım,

Baxdım gerisine yine dört kaldı.

 

Hasta Hasan:

 

Ol Yaradan bu dünyayı xalgetti,

Nişangâhı dört gıvladı, dörttü dört.

Yoxdan var eyledi cemi insanı,

Âbı, ataş, xaki, badda dörttü dört.

 

 İrfanî:

 

Oxudum, oxudummetlebe çattım,

Bir bezirgan taptım yarısın sattım.

İndi de o dördün ikisin attım,

Yine baxdım gerisinde dört kaldı.

 

 Hasta Hasan:

 

Yoxdan var eyledi cümle âlemi,

Endi ferişteler, çekdi galemi,

Mehemmed`e geldi Hakkın salamı

İncil, Tevret, Zebur, Kur´an dörttü dört.

 

İrfanî:

 

İrfanî der bu sözleri alana,

Eyvallahım var tecnisi bilene,

Üçün attım, birini aldım galeme

Dörtten dört tulladım yene dört kaldı.

 

Hasta Hasan:

 

Dövr edilir dünya döner ha döner,

Bir gün olur çıra bendinden söner,

Hasta Hasan, sinen Azrayıl konar,

Dört kimse aparır, yine dörttü dört[i].

 

 

            F.Saltkan´ın 1942 yılında kaleme aldığı ?Ahıskalı İrfani ?nin Yaş Destanı? adlı makalesinde? İrfani, Batum´dan Tiflis´e ve Kutayıstan Muş´a dek uzayan bölgelerde deyişleri yayılmış ?tır. Değerli değişleri olan İrfani ?nin aşağıdaki. Yaş destanı, bütün (Ahıska, Kars, Erzurum, Artvin ve Batum) illerinde bilinip Âşık ve hikâyeciler tarafından fasıl veya hikâye başında ?döşeme ?yani mukaddeme olarak söylenir.

 

 

Yaş Destanı

 

Ezel benim bu cihana gelişim

Hudadanemroldu düşdüm erkâna

Ana erkânındakaynaşubbişdim

Perkişüben döndüm bir karta kana

 

Üç ayında silkinübenteprendim

Döt ayımda yatar iken uyandım

Altı ayda muğammeye bağlandım

Göğdem her yanına düşdü nişan

 

Dokuz ay,dokuzgün,dokuzsaatta

Başyazım yazıldı kureti hatta

Vadem tamam oldu sığmam bu ette

Hakdan emir oldu geldim cihana.

 

Geldi göbeğimi kesdi bir karı

Ah ve figan ile ağlattı zarı

Bir çift şamamadan emdim şekeri

Ata ile ana oldu bahana

 

Ay, günün ışığı çaldı gözüme

Sevinübşad oldum özü özüme

Ağlamak perdesin tutdum yüzüme

Gece gündüz incitdiğimiz ana.

 

Bir yaşında çiçek ile büründüm

Yaş yarımda dört ayaklı yöründüm

Ayağım tutmazken yerde süründüm

Südüazırgadım diş basdımnana

 

İki yaşımda su umdum içmedim

Büyük,küçük birbirinden seçmedim

Sudan ataşdan hem taşdan kaçmadım

Ne dar(ı)lanabakdım,ne yalvarana

 

Üç yaşımda ben hasırlar çığnadım

Dört yaşımda eşdaşımla oynadım

Beş yaşımda bir zerrece kaynadım

Gönğül isterdi ki orda bezene

 

On yaşında aklım geldi de bari

On ikide yitirmedim dinarı

On üçde fehmettim her bir hüneri

On dördünde günğül bir at (ad) kazan

 

On beşimde bedirlenmiş ay oldum

Atama anama külli say oldum

Belim kuvvetlendi katı yay oldum

Yengi döndüm şems ü kamer civana

 

On sekizde hemdem gezdim bulmağa

Gönğül heves etti bir yar almağa

İgirmide döndüm devrilmez dağa

El içinde adım sanım dallana

 

İgirmi beşinde serimden geçdim

Göngül havalandı kaynayıp çoştum

Bahar seli gibi akubkarışdım

Gürleyüben dav (dava) kılardım aslana

 

Otuzunda namerdliğe uymadım

Aldım hayıfımı kinim koymadım

Dünyada hiç gam kasavet duymadım

Her ne iş tuttumsa merdi merdane

 

Otuz beş de yengi bildim ölmek var

Eğri yoldan doğru yola gelmek var

Mizan olub,sürdürdüğü çalmak var

Ettiğim isyanlar geldi gümana

 

Kırk yaşında mizan gibi kuruldum

Sevdadan usandım yardan yoruldum

Akdımçoşkun sular gibi duruldum

Yatdı dalgam dahi kalkmaz çalkana

 

Ellisinde biraz keyfim bozuldu

Eridi ciğerim,yağın süzüldü

Ayağımız hareketten üzüldü

O vakt bildim dünya kalmaz insana

 

Altmışında gene tutdumtavumu

Çok çalışdım alabilmem avumu

Naçarlıkdan ben de sürdüm davumu (davamı)

Güç yetmedi dostluk saldık düşmana

 

Yetmişimde ağrı beni çürüttü

Üçyüz altmış azam feryada gitti

Vücut ağırlığı canıma yetti

İlla diş ağrısı saldı amana

 

Sekseninde kimse sözüm tutmadı

Böyük,küçük dahi rağbet etmedi

Gönğül giden yere ayak gitmedi

Gidişi dolaşır o yana bu yana

 

Doksanında ecel başa asıldı

Kal´a burcu bedenlerim basıldı

Yüz yaşında nefesimiz kesildi

Can çekildi ceset kaldı viran

 

BAĞLANDI

 

Nice odlanmayan nice yanmayan

Gönül bir saçı-leylaya bağlandı

Özü şirin, sözü şirin şüh güzel

Gamzesi ok, kaşı yaya bağlandı

 

Yar oturmuş cila virir özüne

Kudret sürmesin çekmiş gözüne

Taramış zülfünü dökmüş yüzüne

Sanasın ki bulut aya bağlandı

 

?Kâbe kavseyn´dir kaşın eğmeler

Bu tarifle vasfidemez değmeler

Gülabot gömleği altun düğmeler

Takılandan kaşı yaya bağlandı

 

İrfanı yenice buldu bir devlet

Değme kimselerle eylemez ülfet

Eski sevdiğinden kahdı muhabbet

Şimdi gönül bir yosmaya bağlandı

 

KIZLARIN

 

Ezel bahar yaz ayları gelende

Açılır bahçede gülü kızların

Terlemiş, terlemiş dökülmüş yüzden

Akar leblerinden balı kızların

 

Hurilerin perilerin eşisin

Bu divane gönlümün yoldaşısın

Elli kızın,yüz gelinin başısın

Sarmağa gelişür beli kızların

 

İrfani der,öldüğümü bilseler

Yığılıp da cenazemi kılsalar

Mezarımı yol üstünde kursalar

Üstünden uğrasa yolu kızların

 

İrfani bu deyişi,Ahıska´nın Uravel köyünden Kisapit´e giderken rastladığı kızlar seyranında söylemiş[ii].

 

Bülbül sedalının, İmran dillinin

Mübtela olmuşam al yanağına

Eser badı saba kalkar çenbere

Tökülürzülüfden tel yanağına

 

 

Hüsnün kitabını ezberden oku

Âşıkıbend eder gözlerin şavkı,

İmandan renk alupanberden koku,

Öyle cilve verüp gül yanağına

 

Bir gün olur hüsnün bağıderilür

Deli gönül hayelleresarılur,

İrfani der akan kanlar durulur,

Değse bu sâilin dil yanağına

 

BAĞIMIZ

 

Bizden selam olsun eşe yârana,

Gama tebdil oldu ülfet çağımız.

Perakende düştü gönül bülbülü

Orda kaldı bostan ile bağımız

 

Hasut çoktur, fitne kalkmaz aradan

Alnımıza böyle yazmış yaradan,

İş takdirin, kısmet kalktı buradan,

Ya suyumuz çeker, ya toprağımız.

 

Başına döndüğüm yaradan gani,

Yiğit ölse kalır ad ile şanı,

Çok da talaş etme Hoca İrfani,

Tarlana mukabil olur zağımız[iii].

 

MÜNASİPTİR

 

Her seher her seher ey şahıhuban

Gezip salınmağa yol münasiptir

Kulluğunda durup hizmet etmeye

Bizim gibi enda kul münasiptir

 

İşleme enteri basma firengi

Felemenşalvarı boncuk irengi

Beyaz topuk ile ediyor cengi

Çifte tapancaya bel münasiptir

 

Bir münasip cübbe yaraşır ona

Yürüdükçe hayat verir insana

Simiyane kemer zerbabmiltana

Şaşmelikapuda dal münasiptir

 

Beline yaraşır elmaslı bıçak

Kaplama kılıcı ser hak sayacak

Ayetle yazılı demişler kolçak

Zernişantüfeye el münasiptir

 

 

Açılma İrfani olursun ne hak

Derdin pünhan eyle etrafına bak

Methettiyin dilber methe müstehak

Ne kadar meth etsem dil münasiptir

 

 

                   NASİHAT

Bir nasihat deyim dinleyin hele

Adaletsiz bir diyarı bekleme

Dost bilip uyma befasızınfeline

Namussuza edep arı bekleme

 

Kesfettim cihanıgezdim atlıpiyada

Görmedim yadoğlu yete feryada

Edebsizkomşuya,namert evlada

Arka verip umut varı bekleme

 

Çark vurur zamana dolanır gerdüş

Açılır nevbahar yaramaz bu kış

Aldanıp namertle yaparsan bir iş

Arkan var diye umutvarı bekleme

 

Urfanının feryadı arşa dayandı

Alıştı bu cismim od tutup yandı

Bu fani dünyada sonu yalandı

Arkalanıp var devletin varı bekleme

 

YAYLALAR!

Hanı yaylam?hanı senin ezelin?
Güz gelende;bağlartöker gazelin,
Sende mehmanolmuş;menim gözelim,
Yarım köçüp;viran kalan yaylalar.

Yaylada yayılır;koyunla,koçu,
Dalında örmüştü kırk örük saçı.
Yüklenip berhana;gedipdirköçü
Yarım köçüp;viran kalan yaylalar.

Hanı yaylam, sende vefa olsaydı,
Yar köçünü;sinenüsde salsaydı,
Biçar?İrfani;mehman olsaydı,
Yarım Göçüp, viran kalan yaylalar.

 

 SENE

 

Sallana sallana gelen nazlı yar

Ele sallanmaylan göz değer sana

Al yeşil bezenif çıkma yol üste

Sel yaguplardan söz değer sene

 

Hangi dağın bağmanısanbarısan

Ayvasısanturuncusannarısan

Guzeyde beslenen dağın karısan

Seherin güneşi tez değer sene

 

Urfanı der herkeş öz yarını öğmeli

Keten gömlek giyinif yanı düğmeli

Topla eteklerin yere değmemeli

Yollar gubarlanıf toz değer sene

 

BULANIKTIR

 

Cananım ki bana verdi bir bade

Arayerde sunan saki dönüktür.

Bu aşk,bu sevda ki geldi serime

Gönül ne uykuda ne uyanıktır.

 

Salınan nur sine bir pişekeştir.

Sevda gizli değil sırrımız faştır

Biz bir pervaneyiz,aşk bir ateştir

Şirin canım ateşlere yanıktır.

 

Levh-i kalem böyle imiş yazımız

Hakkın buyruğuna yoktur sözümüz

Ta tıfıldan beri gönlümüz,yüzümüz

Durulmaz gönlümüz pek bulanıktır.

 

O yar hanıdır ki,yarine yana

Terahhümeyleyüb hal-perişana

İrfani´yem düştüm aşk-ı cünuna

Hoyrat el uzatmış gül budanuktur[iv].

 



[i]Naile Asker http://www.folklor.az/konfrans_materiallari/Naile-Esker-2018.pdf     

[ii] Zeyrek, Yunus. Ahıska Araştırmaları Ankara 2006, s, 78

[iii] A.g.e, s, 77

[iv]Deniz, Rasim. Erciyes dergisi. Haziran 1983,s,66

 

KAYNAKLAR:

 

  1. Zeyrek Yunus,  Ahıska Âşıkları-VI: İrfanî, Bizim Ahıska dergisi, 2005, ?2.
  2. Aslan E. Âşık İrfanî, Köz dergisi, 1980, ?5, Ağustos.
  3. Zeyrek, Yunus, Ahıska Araştırmaları Ankara 2006
  4. www.turuz.com Ali Şamil  ÇıldırlıAşıq İrfani (Ş?irleri, HaggındakıDastanrevayetler),

5. Vasfi Mahir Kocatürk.?Sazşiiri antolojisi?Ankara 1963

6.Eflatun Cem Güney.?HalkŞiiri Antolojisi? Haziran 1947.Varlık yayınları

 

Kaynak Kişiler

1M.Nizameddin Coşkun 2004-2009 dönem Belediye Başkanı

2. Ferit Karagöz Sazlısu Köyü/ Çıldır

3Göksel Aydemir. İstanbul

Haz: Erkan ÇELİK