?Âşık İrfani gurbette dolaşırken bir gün Azerbaycan´da bir köy odasına misafir olur. Odaya girince odanın başında iki ihtiyarın dertli dertli lülelerini tüttürdüklerini, ah çekip lülelerinin dumanıyla beraber ocağın küllerini de savurduklarını görür. İrfani bu halin sebebini iki ihtiyardan sorar. Meğer bunların ikiside kaynata imişler, birinin oğlu öbürünün damadı, ötekinin kızı berikin gelini imiş. Damat birden bire hastalanarak ölmüş, ondan sonra gelin de kederinden hastalanmış ve ahret yolunda kocasını takip etmiş. Yavrularını genç yaşlarında kara toprağa teslim ederek eve dönen ihtiyarlar, başsağlığına gelenleri de kanlı gözyaşları döke döke savmışlar. Evde yalnız kalınca felaketlerinin ağırlığı altında ezilmiş gibi oturmuşlar. İşte İrfani tam bu sırada selam vererek köy odasına girmiş. İhtiyarlardan bu acı hikâyeyi dinleyince teessüründen coşarak yukarıdaki koşmayı söylemiş. Sonra öğrenmiş ki ihtiyarlardan biri, Azerbaycan şairleri arasında ?Vakıf? adıyla tanınmış olan ?Molla Penah?ölen gelinde Vakıf´ın kızı ?Medine´dir.
Âşık İrfanî´nin elimizdeki şiirlerinin hepsi koşma tarzında yazılmıştır. Çok güzel ve tatlı bir Anadolu Azeri ağzıyla söylenmiş olan bu koşmalarda şair, yalnız aşkından ve sevgilisinin güzelliğinden, benzersizliğinden, ondan gördüğü vefasızlıktan; çektiği sonu gelmez ıstıraplardan, gönlünün yarasına derman bulamadığından, ihtiyarlayıp beli büküldüğü halde hicrandan kurtulamadığından, feleğin kendisi gibi mecnun görmediğinden bahis ve şikâyet eder, fakat yine sevmekten bıkıp usanmaz, sevgilisinden yüz çevirmez, ah ve feryadı göklere çıkarken.
Kavim gardaş yığıldılar geldiler
Göz yeşile kisvetimiz aldılar
Bizi bir beş arşı ağa saldılar
Cismim tapşırdılar ulu zindana
Münkienekir geldi kesti yanımı
İlahi yoldaş etsen imanımı
Keşke kaldırsaydım şek gümanımı
Bizi nasib eyle uçmak cinana
Gör ki neler geldi civan başıma
Felek zehir kattı pişmiş aşıma
Herkez koyup gitti kendi işine
Başladılar âlem cümle handan
İrfani´yem bu söz yadigar kalsın
Eşiden ağalar bir ibret alsın
Kadir Allah cümlemize yar olsun
Onlar sayesinde öksüz İrfan´a
Hasta Hasan yeğenini hapisten kurtarmak için Hosbiya Beylerine minnete gider. Hosbiya`da Ramazan bayramı günü meclis kurmuş beyler, Hasta Hasan`ın hak âşığı olduğunu denemek için İrfanî ile atışmasını isterler. Hasta Hasan beylerin sözünden çıkamaz. Âşığı üstat sanatkâr olarak diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri de onun atışma ve muammalarıdır. Mecliste İrfanî`nin verdiği muammayı Hasta Hasan açar
İrfanî:
Aradım, yoxladım gönül şehrini,
Gördüm bu gönlümde yine dört kaldı.
O dördün birini kaldırdım attım,
Baxdım gerisine yine dört kaldı.
Hasta Hasan:
Ol Yaradan bu dünyayı xalgetti,
Nişangâhı dört gıvladı, dörttü dört.
Yoxdan var eyledi cemi insanı,
Âbı, ataş, xaki, badda dörttü dört.
İrfanî:
Oxudum, oxudummetlebe çattım,
Bir bezirgan taptım yarısın sattım.
İndi de o dördün ikisin attım,
Yine baxdım gerisinde dört kaldı.
Hasta Hasan:
Yoxdan var eyledi cümle âlemi,
Endi ferişteler, çekdi galemi,
Mehemmed`e geldi Hakkın salamı
İncil, Tevret, Zebur, Kur´an dörttü dört.
İrfanî:
İrfanî der bu sözleri alana,
Eyvallahım var tecnisi bilene,
Üçün attım, birini aldım galeme
Dörtten dört tulladım yene dört kaldı.
Hasta Hasan:
Dövr edilir dünya döner ha döner,
Bir gün olur çıra bendinden söner,
Hasta Hasan, sinen Azrayıl konar,
Dört kimse aparır, yine dörttü dört[i].
F.Saltkan´ın 1942 yılında kaleme aldığı ?Ahıskalı İrfani ?nin Yaş Destanı? adlı makalesinde? İrfani, Batum´dan Tiflis´e ve Kutayıstan Muş´a dek uzayan bölgelerde deyişleri yayılmış ?tır. Değerli değişleri olan İrfani ?nin aşağıdaki. Yaş destanı, bütün (Ahıska, Kars, Erzurum, Artvin ve Batum) illerinde bilinip Âşık ve hikâyeciler tarafından fasıl veya hikâye başında ?döşeme ?yani mukaddeme olarak söylenir.
Yaş Destanı
Ezel benim bu cihana gelişim
Hudadanemroldu düşdüm erkâna
Ana erkânındakaynaşubbişdim
Perkişüben döndüm bir karta kana
Üç ayında silkinübenteprendim
Döt ayımda yatar iken uyandım
Altı ayda muğammeye bağlandım
Göğdem her yanına düşdü nişan
Dokuz ay,dokuzgün,dokuzsaatta
Başyazım yazıldı kureti hatta
Vadem tamam oldu sığmam bu ette
Hakdan emir oldu geldim cihana.
Geldi göbeğimi kesdi bir karı
Ah ve figan ile ağlattı zarı
Bir çift şamamadan emdim şekeri
Ata ile ana oldu bahana
Ay, günün ışığı çaldı gözüme
Sevinübşad oldum özü özüme
Ağlamak perdesin tutdum yüzüme
Gece gündüz incitdiğimiz ana.
Bir yaşında çiçek ile büründüm
Yaş yarımda dört ayaklı yöründüm
Ayağım tutmazken yerde süründüm
Südüazırgadım diş basdımnana
İki yaşımda su umdum içmedim
Büyük,küçük birbirinden seçmedim
Sudan ataşdan hem taşdan kaçmadım
Ne dar(ı)lanabakdım,ne yalvarana
Üç yaşımda ben hasırlar çığnadım
Dört yaşımda eşdaşımla oynadım
Beş yaşımda bir zerrece kaynadım
Gönğül isterdi ki orda bezene
On yaşında aklım geldi de bari
On ikide yitirmedim dinarı
On üçde fehmettim her bir hüneri
On dördünde günğül bir at (ad) kazan
On beşimde bedirlenmiş ay oldum
Atama anama külli say oldum
Belim kuvvetlendi katı yay oldum
Yengi döndüm şems ü kamer civana
On sekizde hemdem gezdim bulmağa
Gönğül heves etti bir yar almağa
İgirmide döndüm devrilmez dağa
El içinde adım sanım dallana
İgirmi beşinde serimden geçdim
Göngül havalandı kaynayıp çoştum
Bahar seli gibi akubkarışdım
Gürleyüben dav (dava) kılardım aslana
Otuzunda namerdliğe uymadım
Aldım hayıfımı kinim koymadım
Dünyada hiç gam kasavet duymadım
Her ne iş tuttumsa merdi merdane
Otuz beş de yengi bildim ölmek var
Eğri yoldan doğru yola gelmek var
Mizan olub,sürdürdüğü çalmak var
Ettiğim isyanlar geldi gümana
Kırk yaşında mizan gibi kuruldum
Sevdadan usandım yardan yoruldum
Akdımçoşkun sular gibi duruldum
Yatdı dalgam dahi kalkmaz çalkana
Ellisinde biraz keyfim bozuldu
Eridi ciğerim,yağın süzüldü
Ayağımız hareketten üzüldü
O vakt bildim dünya kalmaz insana
Altmışında gene tutdumtavumu
Çok çalışdım alabilmem avumu
Naçarlıkdan ben de sürdüm davumu (davamı)
Güç yetmedi dostluk saldık düşmana
Yetmişimde ağrı beni çürüttü
Üçyüz altmış azam feryada gitti
Vücut ağırlığı canıma yetti
İlla diş ağrısı saldı amana
Sekseninde kimse sözüm tutmadı
Böyük,küçük dahi rağbet etmedi
Gönğül giden yere ayak gitmedi
Gidişi dolaşır o yana bu yana
Doksanında ecel başa asıldı
Kal´a burcu bedenlerim basıldı
Yüz yaşında nefesimiz kesildi
Can çekildi ceset kaldı viran
BAĞLANDI
Nice odlanmayan nice yanmayan
Gönül bir saçı-leylaya bağlandı
Özü şirin, sözü şirin şüh güzel
Gamzesi ok, kaşı yaya bağlandı
Yar oturmuş cila virir özüne
Kudret sürmesin çekmiş gözüne
Taramış zülfünü dökmüş yüzüne
Sanasın ki bulut aya bağlandı
?Kâbe kavseyn´dir kaşın eğmeler
Bu tarifle vasfidemez değmeler
Gülabot gömleği altun düğmeler
Takılandan kaşı yaya bağlandı
İrfanı yenice buldu bir devlet
Değme kimselerle eylemez ülfet
Eski sevdiğinden kahdı muhabbet
Şimdi gönül bir yosmaya bağlandı
KIZLARIN
Ezel bahar yaz ayları gelende
Açılır bahçede gülü kızların
Terlemiş, terlemiş dökülmüş yüzden
Akar leblerinden balı kızların
Hurilerin perilerin eşisin
Bu divane gönlümün yoldaşısın
Elli kızın,yüz gelinin başısın
Sarmağa gelişür beli kızların
İrfani der,öldüğümü bilseler
Yığılıp da cenazemi kılsalar
Mezarımı yol üstünde kursalar
Üstünden uğrasa yolu kızların
İrfani bu deyişi,Ahıska´nın Uravel köyünden Kisapit´e giderken rastladığı kızlar seyranında söylemiş[ii].
Bülbül sedalının, İmran dillinin
Mübtela olmuşam al yanağına
Eser badı saba kalkar çenbere
Tökülürzülüfden tel yanağına
Hüsnün kitabını ezberden oku
Âşıkıbend eder gözlerin şavkı,
İmandan renk alupanberden koku,
Öyle cilve verüp gül yanağına
Bir gün olur hüsnün bağıderilür
Deli gönül hayelleresarılur,
İrfani der akan kanlar durulur,
Değse bu sâilin dil yanağına
BAĞIMIZ
Bizden selam olsun eşe yârana,
Gama tebdil oldu ülfet çağımız.
Perakende düştü gönül bülbülü
Orda kaldı bostan ile bağımız
Hasut çoktur, fitne kalkmaz aradan
Alnımıza böyle yazmış yaradan,
İş takdirin, kısmet kalktı buradan,
Ya suyumuz çeker, ya toprağımız.
Başına döndüğüm yaradan gani,
Yiğit ölse kalır ad ile şanı,
Çok da talaş etme Hoca İrfani,
Tarlana mukabil olur zağımız[iii].
MÜNASİPTİR
Her seher her seher ey şahıhuban
Gezip salınmağa yol münasiptir
Kulluğunda durup hizmet etmeye
Bizim gibi enda kul münasiptir
İşleme enteri basma firengi
Felemenşalvarı boncuk irengi
Beyaz topuk ile ediyor cengi
Çifte tapancaya bel münasiptir
Bir münasip cübbe yaraşır ona
Yürüdükçe hayat verir insana
Simiyane kemer zerbabmiltana
Şaşmelikapuda dal münasiptir
Beline yaraşır elmaslı bıçak
Kaplama kılıcı ser hak sayacak
Ayetle yazılı demişler kolçak
Zernişantüfeye el münasiptir
Açılma İrfani olursun ne hak
Derdin pünhan eyle etrafına bak
Methettiyin dilber methe müstehak
Ne kadar meth etsem dil münasiptir
NASİHAT
Bir nasihat deyim dinleyin hele
Adaletsiz bir diyarı bekleme
Dost bilip uyma befasızınfeline
Namussuza edep arı bekleme
Kesfettim cihanıgezdim atlıpiyada
Görmedim yadoğlu yete feryada
Edebsizkomşuya,namert evlada
Arka verip umut varı bekleme
Çark vurur zamana dolanır gerdüş
Açılır nevbahar yaramaz bu kış
Aldanıp namertle yaparsan bir iş
Arkan var diye umutvarı bekleme
Urfanının feryadı arşa dayandı
Alıştı bu cismim od tutup yandı
Bu fani dünyada sonu yalandı
Arkalanıp var devletin varı bekleme
YAYLALAR!
Hanı yaylam?hanı senin ezelin?
Güz gelende;bağlartöker gazelin,
Sende mehmanolmuş;menim gözelim,
Yarım köçüp;viran kalan yaylalar.
Yaylada yayılır;koyunla,koçu,
Dalında örmüştü kırk örük saçı.
Yüklenip berhana;gedipdirköçü
Yarım köçüp;viran kalan yaylalar.
Hanı yaylam, sende vefa olsaydı,
Yar köçünü;sinenüsde salsaydı,
Biçar?İrfani;mehman olsaydı,
Yarım Göçüp, viran kalan yaylalar.
SENE
Sallana sallana gelen nazlı yar
Ele sallanmaylan göz değer sana
Al yeşil bezenif çıkma yol üste
Sel yaguplardan söz değer sene
Hangi dağın bağmanısanbarısan
Ayvasısanturuncusannarısan
Guzeyde beslenen dağın karısan
Seherin güneşi tez değer sene
Urfanı der herkeş öz yarını öğmeli
Keten gömlek giyinif yanı düğmeli
Topla eteklerin yere değmemeli
Yollar gubarlanıf toz değer sene
BULANIKTIR
Cananım ki bana verdi bir bade
Arayerde sunan saki dönüktür.
Bu aşk,bu sevda ki geldi serime
Gönül ne uykuda ne uyanıktır.
Salınan nur sine bir pişekeştir.
Sevda gizli değil sırrımız faştır
Biz bir pervaneyiz,aşk bir ateştir
Şirin canım ateşlere yanıktır.
Levh-i kalem böyle imiş yazımız
Hakkın buyruğuna yoktur sözümüz
Ta tıfıldan beri gönlümüz,yüzümüz
Durulmaz gönlümüz pek bulanıktır.
O yar hanıdır ki,yarine yana
Terahhümeyleyüb hal-perişana
İrfani´yem düştüm aşk-ı cünuna
Hoyrat el uzatmış gül budanuktur[iv].
[i]Naile Asker http://www.folklor.az/konfrans_materiallari/Naile-Esker-2018.pdf
[ii] Zeyrek, Yunus. Ahıska Araştırmaları Ankara 2006, s, 78
[iii] A.g.e, s, 77
[iv]Deniz, Rasim. Erciyes dergisi. Haziran 1983,s,66
KAYNAKLAR:
- Zeyrek Yunus, Ahıska Âşıkları-VI: İrfanî, Bizim Ahıska dergisi, 2005, ?2.
- Aslan E. Âşık İrfanî, Köz dergisi, 1980, ?5, Ağustos.
- Zeyrek, Yunus, Ahıska Araştırmaları Ankara 2006
- www.turuz.com Ali Şamil ÇıldırlıAşıq İrfani (Ş?irleri, HaggındakıDastanrevayetler),
5. Vasfi Mahir Kocatürk.?Sazşiiri antolojisi?Ankara 1963
6.Eflatun Cem Güney.?HalkŞiiri Antolojisi? Haziran 1947.Varlık yayınları
Kaynak Kişiler
1M.Nizameddin Coşkun 2004-2009 dönem Belediye Başkanı
2. Ferit Karagöz Sazlısu Köyü/ Çıldır
3Göksel Aydemir. İstanbul
Haz: Erkan ÇELİK