www.cildirgoyce.com

Olcay Kasımoğlu


İNSAN SAHNESİ

İnsan hayattaki amacını bilmezse...


   İnsan hayattaki amacını bilmezse en küçük sapmada umutsuzluğa düşer, yol ayrımlarında karar veremez. Verdiği kararlara hep keşkeler, amalar karışır. Hayattan ne beklediğini bilmeyenler ne yaparlarsa yapsınlar doyuma ulaşamazlar. Yazık, güzellikten dem vurup ama´ların üstüne çıkamayan kişilere!

    Her insan hayata başlarken hamdır ve hepimizin incinen, su alan yerleri var. Ne olursa olsun hiç kimse meyveler gibi bekleyerek olgunlaşmaz. İnsanın olgunlaşması için emek vermesi, çaba göstermesi gerekir. Yaşantı insana deneyim katar katmasına lakin tek başına olgunlaşmaya yetmez. Yaşlanan ama hiç olgunlaşmayan insanlar vardır. Eğer kişi farkında-lığını geliştirip kendine emek vermezse, olgunlaştırmazsa gönlünü, aklını sadece başkalarının ona biçtiği rol modeli oynar. Oysa; ?Hangi masa üstündür insandan, muhabbeti koyultmamışsa ırmak gibi?

   Yaşam sürprizlere gebedir. Aynı zamanda hareketi sever. Hiç bir şey kendiliğinden oluşmaz. Her şeyin kendi içinde bir anlamı ve işlevselliği vardır. Bu işlevselliği harekete geçiren kendi kişisel deneyimlerimiz, beklentilerimiz, hedeflerimiz ve yaşamdan ne beklediğimizle yakından alakalıdır. Sadece oturduğumuz yerden yaşamın döngüsüne hizmet edemeyiz yada sadece seyrederek içimizin akışına bir yol çizemeyiz. İnsan son nefesine kadar yaşamına yön verecek bilgeliği önce kendi istem ve iradesiyle harekete geçirebilir. Ondan sonrası zaten enerji ve arzuların, isteklerin doğrultusunda kendine akacak yolu muhakkak oluşturur. Değil mi ki hayat okulu bir ömür boyu devam eder. Buna rağmen insan yaşamı yerleşik düzene geçtiğinden beri sistemli şekilde eğitim kurumları ile insan eğitimi ve gelişim psikolojisi üzerine tez ve anti tezlerle insan yaşamını anlamlı kılmak için bir çok program geliştiriyor. Bütün bu çaba ve verilen emekler yine gelip insanın kendisinde anlam buluyor. Çünkü insan kendi yaşamından sorumludur. Bu sorumluluk bilincini oluşturmak her ne kadar toplumsal sosyolojinin görevi gibi kabul edilse de insan anlayan, sorgulayan bir varlıktır. Varlık bilincinin fakında değilse farkındalik oluşturması zor oluyor. O zaman değişen, gelişen dünyayı ve toplum yaşantısını anlamaktan uzak kalıyor. Hazır verilen toplum yasalarını peşinen kabulleniyor. Yaşadığı toplumun ortak kazanımlarına, kayıplarına duyarsız kalıyor. Bencil, peksimet kişiler yetişiyor. Kendini dev aynasında gören cüceler memleketinde ayaklar baş oluyor.

    Hiç bir yanlış devam etmek zorunda değildir zira insanlar ölümlü ve toplumsal hiyerarşi ise devam eder. Önemli olan yaşarken yaşamı anlaşılır ve anlamlı kılmak. Başkalarının bize biçtiği elbiseler beden ölçülerimize uymuyor. Gün geliyor kopçası bir yerden kopuyor. Koptuğu yerde keder bırakıyor. İnsan en çok kendine haksızlık ediyor, en çok da kendinden ürküyor. Yaşamla yüzleşmekten ödü kopuyor. Bir can işte ve yaşam sınırlı. O zaman bu kadar kasıntı, bu gözü açlık, oburluk niye? Sonuçta yaşam veresiye verilmiş her haliyle o zaman taksitlere bölünmüş bu ömrü, her mevsimin hakkını vererek yaşamak varken neden sığ sularda yüzmeyi seçeriz? Başkalarının kayıplarından kendimize pay çıkarır en çok da kendimizde eksik bulduğumuzu başkalarının gözlerinde arar, kendimizi unutmaya çalışırız. İnsanız işte. Ağlayan, seven,acı çeken, soran, sorgulayan ve her zaman insan insana gerek anlayışıyla insan sıcaklığına ihtiyaç duyan ölümlü varlıklarız. Ömür sonsuz değil ki? O zaman niye bu kadar acıyı ve gözyaşını kutsayıp, insan kanından gelecek inşa etmeye çalışıyoruz?. Herkes umutsuzca başkalarının gözlerinde onay, hayranlık yada sevgi arıyor. Tutkulardan kurtulmuş bir zihin kale gibidir, insanların sığınabileceği daha güçlü bir yer yoktur.

    Maalesef bunları okullar da bize öğretmiyorlar. Bu gerçeğin farkına varmamız da zaman alıyor. Birey olarak bu farkında-lığa erişip hassas dengeyi yakaladığımız zaman, hayatın bize sunduğu fırsatları daha iyi değerlendirebiliriz. Yaşamı sadece kitaplarda okuyarak inşa etmeye çalışanlara yaşam çok da bir şey katmıyor eyer derinliğine aydınlanmamış-sa, egolarından sıyrılmamış-sa?. Yaşam, hareketin içinde olan insanlara bir şeyler katar. Boşuna demiyoruz seyirci değiliz yaşamın ta kendisiyiz. Yazanlar, çizenler sadece hayal gücünü kullanarak bir ürün ortaya çıkaramazlar. Kuru, işlevsiz bilgi yüklemesinden öteye gitmez. Yaşantıyla birlikte hayal gücünü harekete geçirerek yaşama kalıcı izler bırakabilirler. Yaşamı tüy döşeklerde istirahat yeri görenler yaşamı ıskalarlar.

   Bununla birlikte her başarılı,zengin insan mutlu insan demek değildir. Mutlu olmak bazen küçük bir dokunuşta, içten bir gülüşün hüznümüzü dağıtmasında, bazen de içten bir sarılmanın enerjisinde saklı. Maalesef kalıplar içerisinde veriliyor hayatın dinamikleri. Oysa sağlıklı geçirilen bir çocukluk ne kadar önemliyse yetiştiğimiz çevre, aldığımız eğitim, içerisinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik durum ve bununla birlikte yaşamı birlikte paylaştığımız insanların bize yansımaları da bir o kadar önemlidir. Burada kişinin öz yeterliliği devreye giriyor. Eyer insan kendi yetkinliğine ulaşmamışsa her zaman çevresinin etkisi altında kalıp yaşam pratiğini oluşturamaz. İpotekli bir kişilikle, başkalarının kendi üzerinde söz sahibi olmasına sesini çıkarmaz. Çoğu zaman unutur kendini. Gün gelir yaşam kayınca ellerimizden, kaldırıp baktığımızda kaçırdığı zamanlara bir ah çekeriz. Geçmiş zamana, kaçırılmış fırsatlara hayıflanmak insana hiç bir şey kazandırmıyor.

   Yaşarken anların kıymetini bilmek, kişisel kaynaklarımızı da seferber etmemiz gerekir. Herhangi bir işi yaparken ortaya koyduğumuz tavır ve davranışlar kişiliğimizle ilgili önemli ipuçları verir. Bir işi nasıl yaptığımız karakterimizi yansıtır. İnsanların işlerini nasıl yaptığına dikkat edin. Duygularını ifade ederken kullandığı kelimelere, olaylara bakış açılarına, çocuklar ve yaşlılar hakkında ki düşüncelerine dikkat edin? İnsan sevmediği hiç bir şeye değer katmaz sadece vazife bilir. Kuralına uygun yapar, İçinde nezaket, hoşgörü, içtenlik olmadan sunulan her şey yavan ve gösterişten ibarettir.. Teknolojik bir rehberden hiç bir farkı yoktur aynı zamanda.

   İnsan hayati olumlu-olumsuz, küçük ya da büyük başarısızlıklarla doludur. Fakat yaşadığımız başarısızlıkların bizi daha güçlü kıldığı zamanlar da olur. Karşılaştığımız engeller yeteneklerimizi biler; hiç farkında olmadığımız yeteneklerimizi keşfetmemizi sağlar. Karmaşık ilişkiler içinde var olmaya çalışmak bize hayat dersleri verir. Başarısız insanlar, genelde yeteneksiz oldukları için değil, hayat onları zorluklara hazırlamadığı için başarısız olurlar. Sorunlar ve zorluklar bu anlamda en değerli öğretmenlerdir. Birçok başarılı insanın mutlu olmaması bundandır. Önemli olan sadece hedefe varmak değil, vardığımız yerde kendimizle barışık olmak ve gerçekte ne yaptığımız, ne söylediğimizin farkında olmak daha önemlidir. Yaşamımız karmaşık ve ne istediğimizi bilmiyorsak her zaman mutsuz olup mutsuz edeceğiz. Önce kendimize karşı dürüst olalım. Dürüstlük ve erdem, kişiler ve kişisel çıkarlar değil değerler üzerinden verilen mücadeleyle gerçekleşir. Hırsların ve ihtirasların başladığı yerde saf duygular sona erer. Doğal yapıya ters olduğundan, dünyadaki nüfusun büyük çoğunluğu, açıktan yalan söylemez. Onun yerine dolaylı yollardan yalan söylemeyi seçerler. Hiçbir zaman özgür iradeleriyle yaşam üretemezler. Üretmeyenlerin değerinden söz edemeyiz. Doğal yaşamakla ve yaşamsal hakka saygı duymakla, kendini bilmekle başlar anlamlı yaşamak?
    Harika bir dünya sahnesi var ve herkese yetecek kadar görev dağılımı. İster seyirci ol, ister yönetmen veya oyuncu, yeter ki insan olalım. ?İnsan olmak´ en mühimi ve sevmek, sevgiyi seçmek en güzeli? Yeter ki öze dokunsun ve candan olsun, hakka, adalete, sevgiye ve demokrasiye inanalım.

    ?Limon ağacıyla limonlar, nar ağacında nar ve illaki güneşte kızarmak isteyen üzümler. Sonra yukarıda başımızın değmediği gök, ayağımızın bir basamadığı toprak ve denizler uçsuz bucaksız. Gerisi boş, yalan, insana ait olan. Gerisi boş, biz geçerken var hepsi?? Hayat bizi yargılamaz, kendi içinde ki öze ulaştırmak için, bütün evreni kalbimizle dinlemeye davet eder. Yeter ki kendin ol. Kendi hikayenin kahramanı ol ve başkalarını ışığınla aydınlat. Olman gereken değil, olmak istediğin şey ol.