YAŞAR GELER


KİM EĞRİ, KİM DOĞRU?

Eğri ve doğrunun kelime...


     Eğri ve doğrunun kelime anlamlarını bilmeyen yoktur sanırım. Ancak, yine de kendimce tanımlamakta yarar olduğunu düşünüyorum. Eğri biçimsel olarak düz olmayan, eğimli, kıvrımlı ya da yamulmuş şeklinde olarak tanımlanabilir. Fakat bir de sosyal hayatta kullanılan sosyal anlamda eğriler vardır. Doğru olmayan, zigzaglar yapan, yanlış ya da hata yapanlar için de kullanılan bir terimdir. Doğru ise, biçimsel olarak iki noktadan geçen ve her iki yana sonsuza uzayan bir geometrik şekildir. Doğrunun sosyal hayatta kullanımı ise, dik duran, hayatında zigzag olmayan düzgün insanlar için kullanılan bir terim olarak tanımlanmaktadır.
   Günümüzde öyle gelişmeler oluyor, sosyal hayatımızda öyle şeylerle karşılaşıyoruz, öyle vahim olaylarla karşılaşıyoruz ki, kim eğri- kim doğru, kim yamuk-kim düzgün ya da neyin yanlış-neyin doğru olduğunu anlamakta bazen gerçekten çok zorluklar çekiyoruz. Hatta öyle şeyler duyuyoruz ki, muhakeme yeteneğimizi bile çalıştırmakta, analiz ve sentez yapmakta yetersiz kalabiliyoruz.
    Her yıl olduğu gibi, bu yılda malum Ramazan ayındayız ve tüm TV´ lerde iftar öncesi ramazan sohbetleri programları var. Konuları da ramazanın, orucun sosyal yaşamda ki önemi ve yararları üzerine olur. Değerli din bilginleri bilgi ve düşüncelerini insanlarla paylaşır, dini bilgiler verir, dinimizin güzelliklerini insanlara tanıtmaya çalışır hatta insanlarımızı hurafelerden uzak tutarak gerçek bilgileri vermeye uğraşırlar diye düşünüyorum. Şimdi sizlere bir din adamının biraz sonra anlatacağım sunumunu, dinleyerek dehşete düştüğümü ve o sunum üzerine muhakeme yapma yeteneğimin kaybolduğunu paylaşacağım.
    Dini sohbetlerin konusu bir meta olarak ya da bir obje olarak kullanılan kadın olmamalı. Kadınlarımızla ilgili sohbetlerin olması doğaldır. Onlar da sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdırlar. Onlarında sıkıntı ve sorunları ele alınmalı, tartışılmalı ve çözülmelidir. Ancak söz konusu cinsellik ve kadınların bir meta gibi kullanılması olunca, bence bu konu bir dini sohbet konusu olmamalı. Çünkü bu konuların medeni kanunda farklı çözüm yolları ve karşılıkları zaten vardır. Ancak görüyoruz ki, bu tür sohbetler için ülkemizin dört bir yanından koşup gelen ve kocaman alanları dolduran insanlarımızın % 70-80´ i neredeyse kadın.
    Şimdi asıl konuya gelelim; 15 Haziran 2017 tarihinde Bir televizyon programında koskoca Sultanahmet meydanını hınca hınç doldurmuş insan topluluğu ve dini bir sohbet. Öncelikle şunu söylemek gerektiğini düşünüyorum: Din adına fetva veren, dini sohbetler yapan, din programları yapan kişilerin kırk kere düşünüp bir kere söylemeleri gerekir. Çünkü dinleyiciler, onların yönlendirmeleriyle hareket ederler. Ancak bazı şaklaban, şarlatan ya da şovmen sohbetçileri kastetmiyorum. Bazen insanları çileden çıkarabilen konuşmalarla kime, neye hizmet etmekteler anlamış değilim. Güzel din İslam´ a mı hizmet ediliyor ya da İslam´ dan mı soğutulmaya çalışılıyor, anlaşılması zor bir durum. Ya da İslam ötesi faklı zihniyetlere mi hizmet ediliyor? Hatta farklı algılara mı yönlendiriliyor? Ya da ahlak dışı gelişen olayların meşrulaştırılmasına mı çalışılıyor? Ben çözebilmiş değilim. Az sonra dinlemiş olduğum ve aynen nakletmeye çalışacağım anlatımı okuyun ve siz karar verin.
    Din sohbetinde Hz. Ömer´ in bir yaşamışlığını anlatmaya çalışıyor. Belki anlatım doğrudur, bilemiyorum ama dinleyici olan kitleye yalan söylemeyi, aldatmayı, haksızlığı ve kandırmayı öğütlediği kesin. Bu durumu da meşrulaştırmaya çalışan bir örnek gibi duruyor karşımızda. ?´Zamanında bir genç kıza birisi tarafından tecavüz ediliyor. Aradan zaman geçer ve kızın bir talibi çıkar. Ancak, kızın annesi bir gün kızını da alır ve Hz. Ömer´ in yanına giderler. Hz. Ömer adaletin timsali olarak bilinen bir peygamberimizdir. Kızın annesi Hz. Ömer´ e kızının başından geçenleri anlatır ve şimdi ise, bir talibinin olduğunu ve evlenmesi gerektiğini söyler. Ancak kızının durumunu damat adayına anlatıp anlatmayacağı konusunda Hz. Ömer´ in görüşünü ve tavsiyesini ister. Güya, Hz. Ömer´ de bu durumun damat adayından saklanmasını ve kızın normal bir şekilde olduğu kanaatinin doğru olacağını tavsiye eder. Kız ve anası gider, kızını o kişiyle evlendirir ve durum kocası olacak adamdan saklanır. Güya kız iffetiyle evlenmiş olur. Şimdi durum şu; doğrusu ben Hz. Ömer gibi adalet timsali bir şahsiyetin böyle bir öğütte bulunmuş olabileceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü sorumluluk sahibi iki kişiden birisini kayırıp, diğerinin aldatılmasına cevaz vermez. İki kişi arasındaki hak ve adaletin bozulmasına da göz yummaz ve yumdurmaz. Aksi takdirde hak ve adalet duyguları zedelenmiş olur. İhtimal dışı ama velev ki geçmişte böyle bir olay vuku bulmuş olsa dahi, Hz. Ömer´ de böyle bir tavsiyede bulunmuş olsa dahi, binlerce kadının, genç kızın kocaman alanı doldurduğu bir ortamda öyle bir sohbetin yapılmasının doğru olmadığını ve kadınlarımızı yalan söylemeye, hileye teşvik edici bir konuşmanın bir din adamı tarafından öğüt ya da sohbet olarak yapılmasını hatta cesaret unsuru olarak nakledilmesinin ne derece doğru olduğunu siz okurların yorumuna bırakılmasında yarar görüyorum.
    Ben şimdi şunu sorguluyorum: Bu din alimi ya da din bilgini dediğimiz (tamamını tenzih ediyorum) kişi ya da kişiler; kime ya da neye hizmet ediyorsunuz? İnsanlar her anlamda ve her konuda sizin ağzınızdan çıkacak tek kelimeyi bile referans alırlarken, siz neyi referans alıyorsunuz? Siz neden insanları doğruluktan ve dürüstlükten, eğriliğe ve yanlışlığa teşvik ediyorsunuz?
    Bu tür insanlar din adamı mı? Dertleri ne? Para kazanma uğruna şovmenlik-şarlatanlık mı yapmaları gerek? Peygamber efendimizin bir sözüyle bitirmenin yaralı olacağını düşünüyorum. ?´ Cennet anaların ayaklarının altındadır.´´ Sözü günümüzde de anlamını bulmalı ve kadınlarımız üzerinden hiç bir şey yapmaya kalkışılmamalı. Allah, tüm kadınlarımız neye ve kime hizmet ettiği belli olmayan, yanlış ve sapık fikirli insanların yönlendirmelerinden korusun.