Olcay Kasımoğlu


Öfke Kusanlar

Kimi yaşam sayfalarını...


   Kimi yaşam sayfalarını bir çırpıda tüketiyoruz, kimi yaşam sayfalarında uzun uzun düşünüyoruz, kimini paylaşıyor, kimini koparıyoruz. Kimi sayfalarda kalmak isteği, hiç dönmemek isteği, tam da eksildikçe çoğalma noktası belki de.

     Bütün bunların bağlamında, farkında olmadan, ne çok şeyi öfkeye, şiddete kurban veriyoruz.

    Öfke, aslında bir hırstır; kendi kendini şişiren ve etrafına zarar veren. Çoğu zaman öfkelendiğimizi kabul etmeyiz. Nedenler ne kadar makul olursa olsun, ne sunarlarsa sunsunlar, öfkemizin kaynağını haklı çıkarmaya çalışırız.

    Özellikle ebeveynlerin öfkelendiklerinde ?buna çoğu kez hepimiz şahit oluruz? öfkeden çıldırmış bir şeklide, çocuklarını dövdüklerini görürüz. Döverken gözleri yuvalarından fırlamış gibi durur. Sesleri yüksek çıkar, suratları birbirine karışır. Oysa ?gözlere öfke doldukça? sevgi görünmez olur.

Öfkemiz sevgiden büyükse, adamlığımız nerede kalır?

Durup, özellikle izlediğinizde; afallayıp kalırsınız. Nasıl olur bir insan ?kendi yavrusunu? hemde savunmasız bir canlıyı öldüresiye döver, öfkesine mahkum eder.

Buna öfke patlaması diyelim, aklın uçup gitmesi diyelim ne dersek diyelim lakin sonuç her zaman üzücü ve utandırıcı.

Dayak yüzünden sakat kalmış çocuk sayısı, dünya üzerinde azımsanmayacak kadar çoktur. Gerek bedenen, gerekse ruhen bir çok çocuk ?derinden yaralar? almıştır, almaktadır. Bir çocuğa istediği her şeyi alın, marka giydirin, inanın hiç önemli değil. Her çocuk bunu büyüdüğünde unutacak ama ona nasıl davrandığınızı, ona kendini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmayacak.

Hep düşünmüşümdür; neden devlet bu konuda yeterli hassasiyete sahip değil diye ? Anne baba olmak; çocuğa eziyet etme hakkımı veriyor, bu nasıl bir anlayış, nasıl bir zihniyet ?

Geleceğin; çocuk eğitimine bağlı olduğunu bilmeyen bir devlet yoktur. Ama ne hikmetse devlet de, toplum da yaşayanlarda, görmezden gelmiştir çocuk şiddetini.

Çocuğunu döven, sakat bırakan anneye, babaya kimse müdahale etmez. Bu beni çok rahatsız ediyor, herkesi etmeli?bir insanlık suçudur bu. ..

Bir çocuğa sahip olmak, dövme hakkını vermiyor.

Bir insanı; öfke kadar, yolundan,mantığından şaşırtan başka bir şey düşünemiyorum.

O küçücük yüzlerini korumaya çalışırken, o gözlerden yaşlar gelirken ve en son her şeye rağmen yine onların ayaklarına dolanan o kolların sarıldığı yerde, her şey ters düz oluyor. Sisin içinde kalmış çocuk sesleri?

Oysa çocuk; onlara duyduğu sevgi ile, onların ?ruhunda yarattığı hasarı? birbiriyle uzlaştıramaz. İçinde biriken bu öfke; çocuğun tüm yaşam alanlarına yayılır. Hissettiği olumsuz duygular yaşama ?uyumunu? zorlaştırır.

O yaşanan anlar, çocukların derinlerinde saklanıp yıllar sonra farklı şekillerde kendini gösteriyor. Bileğin yerine yüreğimizi kullanmak varken onların yüreklerini betona çeviriyoruz. Hasada duramayan çorak topraklar , ellerinden alınmış yeşil vadiler bırakıyoruz. Sonra sevgisiz, tutuklu, şiddettin dilini kullanan yeni ebeveynler yaratıyoruz. Kendi hamurumuzun ışığını aynada göremiyoruz.

Bazı anne babalar; dayağın, çocuk eğitiminde gerekli olduğunu düşünürler.

Dayağın; uzun vadede çocuğa kazandırdığı hiçbir eğitici yanı yoktur, hiç bir şey kazandırmaz?

Kazandırdığı tek şey; dayağı bir yöntem olarak o da kendi yaşamına katar.

Sopayla eğitilenin korkuları zamanla umutlarından büyük olmaya başlar, ne kadar acı değil mi !

Çocuk dayak yediği andan itibaren kısa bir süre içinde istenmeyen davranışı yapmaz.

Lakin, bir süre sonra çocuk kendini ifade edemediğinde, kendisini o davranışı yapmaya yönelten gereksinmeleri karşılanmadığından, yeniden aynı davranışta bulunacaktır. Buda dayağın uzun vadede çocuğa kazandırdığı hiçbir eğitici yanı olmadığının kanıtıdır.

Ana-baba öfkesini kontrol edemediğinde; çocuk kendisini yalnız hissediyor ve kötü bir insan olduğunu düşünüyor. Ve zamanla böyle olduğuna inanmaya başlıyor. Suçluluk psikolojisi yaşamaya, kendine güveni azalmaya başlıyor. Sık sık yaşanan öfke, çocukta ?ben kötüyüm? inancının yerleşmesine neden oluyor.

Çocukların uğradıkları bir başka şiddet de ?aile içi veya aile dışı cinsel şiddet? her iki şiddet türü de çocukların ruhsal sosyal ve zihinsel gelişimini çok olumsuz yönde etkiliyor.

Çocukları; cinsel şiddetten korumak için öncelikle anne babaların bu konuda gerekli bilgileri çocuklarına zamanında vermeleri gerekmektedir.

Dünya onlar için yeterince büyük ve zor iken, şiddet onların yaşama uyumlarını daha da güçleştiriyor.

Anne baba olmak ?ruhsal olgunluk? gerektirir. Hiç birimizin hakkı yok, yaşadığımız olumsuz koşullar üzerinden onları cezalandırmaya.

Çocuğa şiddet ortamlarını bildikleri halde susan ve bunu normal karşılayan insanlarında kendilerini bir daha sorgulamalarını diliyorum. Bu gözü ve kulağı kapatacak, arkamızı dönecek bir şey değil.

Öfkelendiğimizde konuşan biz değil hırsımızdır. Çocuklara cezayı ?dayak? olarak gören bir zihniyeti anlamam ve kabul etmem zaten mümkün değil. Ceza; ölçülü,anlaşılır ve kabul edilebilir olmalı. Aynı zamanda eğitmeli, sabır ve sorgulamayı öğretmeli.

Öfke öyle bir şey ki saklanmaya da gelmez. İçimize işler, içimizde büyür Sevgiyi kovar topraklarımızdan, yürekte sevgi ve şefkat olmadığında, sahaya öfkenin yedeği ?kin ve nefret? çıkar. Buda ileri ki yaşamlarında, bir yerlerden sızarak dışarıya kötü kokuyu yayacak, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Ne olursa olsun; öfkeye, şiddete karşı yüreğimizde ?yeşil bir dal? saklayalım. Her öfkeli yumruğu, sevgiye aç bir yumruk yönetir.

Savunmasız bedenlere, içi gülen şehla gözlere, öfkenin ?sevgiyi unuttuğu yerde? o soğuk elleri çocuklara dokundurtmayalım, dokunanlara izin vermeyelim?

Çocuklar; sevgiyle, ilgiyle, özgüven ve değerli olma,değerli kılma bilinciyle birlikte yetiştirilirse, ileri ki yaşamlarında; ne yaşarsa yaşasınlar bir şekilde kendilerine bir çıkış yolu bulurlar.

Hayatımızda ne olursa olsun ne yaşamış olursak olalım kendi ilkelerimiz, değer yargılarımız olsun. Kafa karışıklığı tüm kötülüklerin anasıdır. İnsanı içten içe yer. Hayatla aramıza tel örgüler çeker. Bunu için zihnimizi düzenleyip, yargılarımızı periyodik olarak gözden geçirmek bize akıl yollarını açar. Hem kendimize hemde daha sağlıklı nesiller yetiştirmemizde bize yardımcı olur.